Rize 1 Şubesi

58. Başkanlar Kurulu Toplantısı Sonuç Bildirgesi

Eğitim-Bir-Sen 58. Başkanlar Kurulu Toplantısı Antalya’da gerçekleştirildi. Toplantıda, sendikal çalışmaların yanı sıra eğitim, ülke ve dünya gündemine ilişkin değerlendirmeler yapıldı, eğitim çalışanlarının sorunları ve çözüm önerileri görüşüldü.

İnsan haklarına yönelik her türlü şiddete, baskıya, zulme ve haksızlığa karşı çıkmaya, güçlülerin hukuku için değil hukukun üstünlüğü için, eğitim başta olma üzere hayatın her alanında kazanılmış hakların korunması ve yeni hakların elde edilmesi için çaba harcamaya, sorunların çözüme kavuşturulması için mücadele vermeye devam edileceği vurgulanan toplantıda şu kararlar alındı:

-Emperyalist güçlerin desteğini arkasına alan siyonist işgal rejimi, bütün dünyanın gözü önünde Gazze’de soykırım uygulamaktadır. Filistin halkının soykırıma karşı kendini savunma hakkı meşrudur ve sorgulanamaz. Mazlum Filistinli kardeşlerimizi destekliyor, Gazze’de yaşanan vahşet, yıkım ve soykırıma karşı durmayı, mazlumlara ses vermeyi, zulme karşı sesimizi yükseltmeyi insani bir sorumluluk ve görev addediyor, şehitlerimize rahmet diliyor, direnişi selamlıyoruz. Filistin topraklarına barışın gelmesinin, vahşetin bitmesinin, 75 yıllık acının ve mazlumiyetin sona ermesinin yegâne yolu Filistin’e saldırıların ve işgalin son bulması ve başkenti Kudüs olan tam bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasıdır.

-Göçmen ve mülteci sorunu, küresel sömürü ve işgal politikalarının, bölgesel despotluğun bir sonucudur. Emperyalistler, işgal ettikleri bölgelerde bir travma oluştururken, bu işgallerden kaçanların sığındığı ülkelerde de kullanışlı aparatlar eliyle yabancı düşmanlığı ve ırkçılığı körüklemektedir. Bu göçmen/mülteci sorununun çözümü için işin kaynağı bilinmeli, toplumlara doğru anlatılmalıdır. Mültecilerin/sığınmacıların yaşadıkları travmaya ilave olarak ırkçılığın ve yabancı düşmanlığının mağduru olmaları önlenmeli; insan merkezli yaklaşım korunup öne çıkarılmalı, bu yaklaşımda kararlılık ve istikrar sağlanmalıdır.

-Anayasa değişikliği iradesinin ortaya konulmasına, sendikal hak ve özgürlüklerin anayasada en geniş biçimde yer almasının sağlanması ve örgütlenmenin önünde var olan engellerin ortadan kaldırılması konusunda önemli bir fırsat ve dönüm noktası olarak bakılmalıdır. Anayasada çalışma hayatını düzenleyen hükümlerin uluslararası hukuk kurallarını, ILO normlarını ve evrensel sendikal hakları içerecek şekilde yer almasını sağlamanın gerekliliği görülmelidir.

-Devlet, yönlendirici, düzenleyici ve belirleyici rolünü; gelirde adaleti sağlama, sosyo-ekonomik eşitsizlikleri giderme, gelir dağılımı ve fırsat eşitliğinde adil bir sistem kurma ve toplumun her kesiminin sisteme eşit bir ortak olarak katılmasını sağlama yönünde kullanmalıdır. Bu nedenle, sosyal devlet olmanın gereği yerine getirilerek sadece siyasi haklara değil özellikle çalışan kesimlerin sosyal ve ekonomik haklarına ağırlık ve destek veren devlet ve hukuk düzeninin geliştirilmesi için çaba gösterilmelidir. 

-4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu’nun, kamu görevlilerinin mali, sosyal, özlük haklarının korunması ve geliştirilmesi, çalışma şartlarından kaynaklanan sorunlarının toplu pazarlık masasında çözümü konusunda artık yetersiz kaldığı ortaya çıkmıştır. Sendikal hak ve özgürlükler ile örgütlenme ve toplu pazarlık hakkının ILO ve uluslararası hukuk normları ekseninde, emeğin değeriyle ve akıtılan terle uyumlu hâle getirilmesi amacıyla 4688 sayılı Kanun’da kapsamlı bir değişiklik yapılmalıdır.

-Ekonominin makro ve mikro düzey rakamları, enflasyon ve faiz oranları, dolar kurundaki dalgalanmalar dikkate alındığında kamu görevlilerinin alım gücünün düşmüş olduğu, Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun yetkili konfederasyon ve sendikanın sesine kulak vermeyen dar bakış açısının emeğin alın terinin alınmasına gölge düşürdüğü görülmüştür. Telafi edilmesi gereken bu durum kamu yönetimi ve devlet tarafında da temel bakış olarak benimsenmeli, kamu görevlilerinin ücretlerinde geçmiş yönüyle kayıpları, gelecek yönüyle de enflasyona yenilme riskini giderecek nitelikte kamu personel politikaları izlenmelidir.

-Başta Millî Eğitim Bakanlığı ve üniversiteler olmak üzere eğitim alanında kamu hizmeti sunan kamu kurumları, eğitimin paydaşlarına kulak vermeli, birlikte çalışmayı öncelemeli; eğitimi, kamu hizmetini ve personeli ilgilendiren düzenleme, uygulama ve kararlarda istişareye dayalı bir uzlaşma zemini üzerinde politika geliştirilmesine duyarlı olmalıdır.

-Eğitimin vatandaşa sunumuna dair temel tercihleri sınırlayan, demokratik eğitim hakkının önündeki ‘karma eğitim’ dayatmasına son verilmelidir. 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu’nda yer alan, ‘Okullarda kız ve erkek karma eğitim yapılması esastır’ ibaresi değiştirilmeli; yalnızca kızların, yalnızca erkeklerin ve kızlarla erkeklerin birlikte öğrenim gördüğü/göreceği eğitim kurumlarının bir seçenek olarak öğrencilere sunulması sağlanmalıdır.

-Öğretmen adaylarının istihdamındaki mülakat uygulaması, adaylar arasında eşit, adil ve hakkaniyete uygun bir sonuç vermemekte, sürekli mağdur üretmektedir. Bu nedenle, öğretmen atamalarıyla ilgili karar verme süreçlerinde mülakat yöntemi kaldırılmalıdır.

-Öğretmenlerin yer değişikliği taleplerinin karşılanamaması, mağduriyetlerin yanı sıra çalışma barışının bozulmasına ve motivasyon kaybına neden olmaktadır. Dezavantajlı ve elverişsiz şartların hüküm sürdüğü yerleşim yerlerinde görev yapan eğitim çalışanlarına yönelik gönüllülüğü esas alacak tedbirler alınmalı, sürdürülebilir rasyonel bir atama ve yer değiştirme sistemi kurulmalıdır.

-Eğitim sisteminin eğitim boyutunun öğretimin gölgesinde kalmasının neticesi ne yazık ki eğitimde başat aktör olması gereken öğretmenin ikinci plana itilmesi ve bunun sonucunda meydana gelen şiddet olayları olmuştur. Aynı zamanda samimiyet, sabır ve tahammül ustalığı olan mesleğini fedakârca yerine getirme gayreti içinde olan öğretmenlere yönelik şiddeti önleyecek, caydıracak, vukuunda cezalandıracak hukuki düzenlemeler elzemdir.

-Anayasa Mahkemesi’nin kısmi iptal kararının açığa çıkardığı yasal düzenleme ihtiyacı yerinde değerlendirilmelidir. İptal kararı, daha iyi bir kanun için fırsat olarak görülmeli; öğretmenlik mesleğinin statüsünün yükseltilerek niteliklerinin geliştirilmesinin ön şartının öğretmenlik mesleğinin bütün yönlerini kapsayan sistematik bir düzenleme niteliğinde bir meslek kanunu olduğu bilinciyle öğretmene destek olacak, öğretmenin haklarını güvence altına alacak, geliştirecek ve sorumluluğunun sınırını çizecek bir Öğretmenlik Meslek Kanunu hayata geçirilmelidir.

-Nitelikli eğitim için yeterlilik düzeyi yüksek eğitim yöneticisi ihtiyacı gözetilerek, hak edenin görev almasını, hakkını verenin görevde kalmasını öngören eğitim yöneticisi yetiştirme ve görevlendirme hususlarına ilişkin kapsamlı bir model oluşturulmalı ve uygulanmalıdır.

-Hizmetleri, eğitim-öğretim faaliyetinin sürdürülmesinde ve kamu hizmetinin yürütülmesinde vazgeçilmez öneme sahip bulunan şube müdürü, şef, memur ve hizmetli gibi eğitim çalışanlarının özlük haklarının yetersizliği, eğitimin niteliğinin artırılması ve eğitim sorunlarının çözülmesi ekseninde bir sorun alanı olarak kabul edilmeli; beklentileri karşılanmalı, özlük hakları iyileştirilmelidir.

-Depremden etkilenen bölgelerden göç eden ve bölgede kalan eğitim çalışanlarının barınma ve ulaşım başta olmak üzere, temel ihtiyaçları karşılanmalıdır. Eğitim çalışanlarının hayat şartlarının niteliği artırılarak var olan desteklerin sürdürülebilirliği sağlanmalı; deprem tazminatı ve kira yardımı miktarı, kapsamı ve süresi artırılarak yeniden ödenmeye başlanmalı, artırımlı hizmet puanı uygulamasında ilçeler arası eşitsizlik giderilmelidir.

-Özgür ve özgün düşünce ortamları olmasını beklediğimiz üniversitelerde, yükseköğretim sisteminin geçmişten gelen oligarşik yapısını güçlendiren tutumlar ve yasakçı-baskıcı zihniyetin ürünü olan eylemler yerine, yükseköğretim, araştırma-geliştirme ve kamu hizmeti vizyonu ekseninde bilimsel üretim yapan bir yükseköğretim sistemi inşa edilmelidir.

-Akademisyenlerden beklenti, hem büyük Türkiye’yi inşa edecek nesilleri yetiştirmesi hem de büyük Türkiye vizyonunu hayata geçirecek yapı taşlarını döşeyecek bilimsel bilgi ve teknoloji üretimi iken, bu beklentiyle kendilerine layık görülen özlük hakları arasında kabulü mümkün olmayan bir orantısızlık söz konusudur. Akademisyenlerin zamanlarını araştırma ve bilgi üretmeye hasretmelerinin, bilimsel bilgi ve toplumsal hizmet üretebilmelerinin ön şartının iş güvencelerinin sağlanması, mali haklarının ve çalışma şartlarının iyileştirilmesi olduğu görülmeli ve bu konuda adım atılmalıdır.

-Üniversitelerde ortaya konulan toplumsal hizmetin üretimine önemli katkılarda bulunan ve akademik çevre kavramının ayrılmaz bir parçası olan idari personele üvey evlat muamelesi yapılmasından vazgeçilmelidir. Akademisyenlere tanınan geliştirme ödeneği, yükseköğretim tazminatı, döner sermaye katkı payı gibi temel mali ve sosyal haklar idari personele de tanınmalıdır.

-Toplu sözleşmede karar altına alınan, ‘üniversite idari personelinin üniversiteler arası yer değişikliği’ konusunda bir an önce adım atılmalı, somut bir yasal veya idari düzenleme ivedilikle hayata geçirilmelidir.

-Eğitim-Bir-Sen, insan haklarına yönelik her türlü şiddet, baskı, zulüm ve haksızlığa karşı çıkmaya, zulüm kimden gelirse gelsin karşısında durmaya, kim olduğuna bakmaksızın mazlum ve mağdurun yanında olmaya; bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da güçlülerin hukuku için değil hukukun üstünlüğü için, eğitim başta olma üzere hayatın her alanında kazanılmış hakların korunması ve yeni hakların elde edilmesi için çaba harcamaya, sözünü ve sesini yükseltmeye, mücadele etmeye devam edecektir.