Rize 1 Şubesi
142 | | | 19-11-2023
Eğitim Davamızın Ana Meselesi: Öğretmen
Selçuk TORPİL

Kara tahta başında, elinde ak tebeşirle bilgi ve ışık saçan bir fenerdi bu ülkede bir zamanlar öğretmen. Malum, bilgi ve iletişim teknolojilerinin gelmiş olduğu nokta öğretmenin bu konumunu nostaljik bir öğe haline getirdi.

Epeydir artık öğretmen, öğrencilere bilmediklerini öğreten bir aktarıcı değil. Anladık ki bu iş kitap ve materyalin işi, internetin işi, bilmediğimiz her şey yazılı kaynaklarda ve internette mevcut. Öğretmenin sorumluluğu bundan çok farklı. Nedir peki?

O, öğrenmeyi öğretendir, kolaylaştırıcıdır, rehberdir dediğinizi duyar gibiyim. Öğrenme öğretilebilir mi sahiden? Hem öğrenmeyi bilmeyen çocuk olur mu? Çocuklar doğal olarak öğrenmeye programlıdır, pek çok şeyi bir öğreticiye ihtiyaç duymadan kendi başlarına öğrenirler.

Öğretmenin asıl sorumluluğu bilgi aktarmaktan öte, teknolojik cihazların, internetin, yapay zekaların öğretemeyeceği, ancak ve ancak başka bir insandan öğrenilebilecek; kendini bilme, azim, sabır, zorluklara karşı dayanma, iç kontrol ve denge, sevgi, saygı, paylaşma, iş birliği, iletişim, eleştirel düşünme, sorgulama gibi becerileri çocuklara kazandırmaktır. Yani makine öğrenmesi kapsamına girmeyen şeyler...

Öğretmek, kalbe dokunmaktır. Eğitimde çocuğun kalbine ne koyduğumuz, zihnine neleri doldurduğumuzdan ve bunları geri istediğimizde ne kadarını geri verebildiğine dayalı sözde akademik başarıdan daha kıymetlidir. “İnsanı kalbinden tutamadınız mı, görün nasıl kayıp gidecek elinizden!” diyen şair meselenin özünü kavramıştır.

Duygusal ve bedensel olarak hazır hale getirilmeden masum çocuklara akademik bilgileri yüklemek, onların doğası ve kimyasını bozmaktan başka işe yaramıyor. Kafa, kalp ve el eğitimini birlikte götürmeden; duygusal hazırlık ve beceri eğitimine akademik başarı ile aynı değeri vermeden çocukta arzu edilen gelişmeyi sağlamak zor. Duygular ve hareketin eşlik etmediği hiçbir öğrenme anlamlı ve kalıcı olmuyor.

Bunun için akademik başarıya dayalı rekabet, sınavlar aracılığıyla çocukları eleme­-etiketleme anlayışı yerine önce iyi insan sonra akademik başarı anlayışı, çocukların çok yönlü gelişimi, kendilerini keşfetmeleri, kendi ruhlarının ufkuna yürüyecekleri sanat, müzik, spor, estetik, edebiyat öncelikli bir okul ve eğitim kurgulamamız şart. Bunu başardığımızda öğretmen de bu kurgudaki özel yerini alacaktır.

Eğitim ve öğretmen, bir medeniyet tasavvuru meselesidir aynı zamanda. Ülkelerin eğitime, okula ve öğretmene bakışı sahip oldukları bu medeniyet tasavvuruyla ilgilidir. Medeniyetler, öğretmenle kurulur. Öğretmenleri her devirde, o devrin ruh ve ideallerinin taşıyıcısı olarak görürüz. Devletler ve toplumların, ideallerini gerçekleştirme yolunda öğretmen ve okulu stratejik birer  aygıt olarak görmesi öğretmenlik mesleğinin bu etki gücüyle alakalıdır.

Öğretmenlik atamayla değil, adanmayla dahil olunan bir meslektir. Öğretmen olmak başka, öğretmenlik yapmak başka şeydir. Atamayla öğretmenlik yapabilirsiniz ama öğretmen olmak ancak adanmayla mümkündür. Çünkü gerçekten adanmak demek, mesleğe canı gönülden bağlanmak ve meslek aşkı ile akışa geçmek demektir. “Aşk ile koşan, yorulmaz.”

Öğretmenlik, 657’ye tabi sıradan bir memuriyet değildir. Belki öğretmenlik, ayrı bir meslek bile değildir, bütün mesleklerin öğretmenliği vardır. Bütün meslekleri doğuran ve inşa eden ana meslektir çünkü öğretmenlik. O yüzden ilk insan, aynı zamanda ilk öğretmendir. Dolayısıyla, ondaki iyilik hali veya bozulma diğer tüm meslekleri olumlu ya da olumsuz etkiler.

Bu sebepten; öğretmen meselesi, eğitim davamızın ana meselesidir.

Milli Eğitim Bakanlığının bütün plan, program ve hedeflerinin ana aktörü bunun için öğretmendir. Artık iyi biliyoruz ki öğretmenin benimsemediği hiçbir reform girişiminin başarı şansı yoktur.

Eğitimi yapacak olan öğretmendir. Eğer iyi değerlendirilmezse, eğitimi yıkacak da o olur.

Tüm Yazılar
1 Eğitim Davamızın Ana Meselesi: Öğretmen